13 Mayıs 2011 Cuma

ARCS Modeli

ARCS Motivasyon Modeli, motivasyona yönelik bir öğretim sürecinin tasarlama ve uygulama boyutlarıyla ilgilenir. ARCS Motivasyon Modeli, dört alt kategoriden oluşur. ARSC modelinin dört ana kategorisinin altında üç alt kategori mevcuttur. Keller tarafından ilk sunulmasından bu yana motivasyonel model bazı ufak tefek değişikliklere uğramıştır. Dayandığı dört kategoriden ikisinin ismi “ilgi”den “dikkat”e ve “beklentiden” “güvene” değiştirilmiştir. Her kategorinin İngilizce isminin baş harfi alınınca modele ARSC modeli denmiştir (Keller ve Kopp,1987).
ARCS Motivasyon Modeli, öğrencilerin öğrenme güdüsünü uyarmayı ve bu güdüyü sürdürmeyi amaçlayan bir öğretimde güdüsel stratejilerin nasıl kullanılacağı hakkındaki sorulara yanıt bulmaya çalışır.
Dikkat, ilişki, güven ve doyum bütünleştirildiğinde birini öğrenmeye motive edecek şartlar ortaya çıkar. Keller, ARCS’nin sıralı bir süreç olarak oluşmasını önermektedir. ARCS öğrencinin konuya odaklanması prensibine dayanır (Fernandez,1999). ARCS Modeli’nin kategorileri aşağıda verilmiştir.
 

Öğretim Tasarım Modelleri 1

ADDIE Modeli

 1990’lı yıllardan sonra öğretim tasarımı çekirdek modele göre; tüm modellerdeki ayrıntılı işlemleri özetleyici nitelikte olan temel beş aşamada ifade edilmiştir. Bu aşamalar; analiz, tasarım, geliştirme, uygulama ve değerlendirme aşamalarıdır. Bizim ele alacağımız model olan ADDIEmodeli ise; bu temel beş aşamayı içeriğinde barındırdığı ve öğretimin genel tanımlarından yola çıktığı için çekirdeksel öğretim tasarımı modellerlinden biridir. ADDIE modelinin aşamaları;
♦ Analiz ( Analysis )
♦ Tasarım ( Design )
♦ Geliştirme ( Development )
♦ Uygulama ( Implementation )
♦ Değerlendirme ( Evaluation )
ADDIE modeli ismini aşamalarının İngilizce isimlerinin baş harflerinden almıştır. ADDIE modelinde temel alınan üç soru vardır:
♦ Nereye gitmek istiyoruz?
♦ Oraya nasıl gideriz?
♦ Oraya geldiğimizi nasıl anlarız?
İşte bu soruların cevabına modelin beş aşamasını da sistematik bir şekilde uygulayarak ulaşabiliriz. Bu aşamaları kısaca özetleyelim:
Analiz (Analysis) aşamasında sorunlardan hareketle eğitim gereksinimleri belirlenmekte, öğrenci niteliklerinin/özelliklerinin çözümlemesi yapılmakta, kurumsal politikalar/ koşullar açıklığa kavuşturulmakta ve önceliklerden hareketle eğitim hedefleri saptanmaktadır.
Tasarım (Design) aşamasında öğretim amaçları yazılmakta, içeriğin seçimi ve düzenlemesi yapılmakta, öğretme-öğrenme süreçlerinde kullanılacak stratejiler geliştirilmekte ve ulaşılan çıktıları ölçmeye dönük araçlar oluşturulmaktadır.
Geliştirme (Development) aşamasında daha çok öğretme-öğrenme süreçlerinde yararlanılacak olan materyaller üretilmektedir. Bunlar arasında özellikle eğitimci kılavuzları, katılımcı materyalleri, destekleyici ortamlar, kullanım gereçleri başta gelmektedir.
Uygulama (Implementation) aşamasında tasarımı yapılan öğretme sisteminin uygulamasını etkileyecek değişkenler üzerinde çalışılmakta ve gerekli hazırlıklar yapılmaktadır. Özellikle tesislerin ayarlanması, ortamların düzenlenmesi, bütçeleme yapılması ve eğiticilerin eğitimi gibi konular üzerinde durulmaktadır.
Değerlendirme (Evaluation) aşamasında ise taslağı geliştirilen öğretim sisteminin ön denemesi, düzeltmeler, son değerlendirilmesi ve geleceğe ilişkin kestirimler yapılmaktadır. Böylece, tasarımı yapılan sistemin tüm öğeleri işlerlik açısından test edilmiş olmaktadır.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Öğrenme Stili Araştırmacıları

KOLB ÖĞRENİM ÇEMBERİ
GARDNER-Çoklu Zeka Kuramı ile ilişkili
GREGORC- BUTLER
DUNN ve DUNN
Hebb’in ortaya attığı Nöröfizyolojik kuramının bulguları çerçevesinde beynin iki yarı küresinin farklı bilgileri işlediği ortaya çıkmıştır. Hiçbir yarı kürenin diğerinden üstün olmadığı ve her ikisine de gereksinim duyulduğuysa araştırmalarca kanıtlanmıştır . Beyinlerinin bir yarısı hasar görmüş kişiler üzerinde sürdürülen çalışmalardan elde edilen bilgiler, beynin değişik bölgelerinin işlevleri konusunda çok değerli ipuçları vermiştir. Pek çok kişide sol yarı küre konuşma işlevinden, sağ yarı küre ise uzay ve algılama işlevlerinden sorumludur. Bu konuda derinlemesine araştırmalar üreten bilim adamlarından biri olan Ornstain’e göre iki yarı küreden zayıf olanının kuvvetli olanla gerçekleştirdiği işbirliği genel yetenekler kapsamında zenginleşmeyi getirmekte ve buradan elde edilen zihinsel etkinlik düzeyinin her ikisinin de ayrı ayrı üretecekleri etkililikten daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Günümüzdeki araştırmalar artık beynin uzmanlaşabildiğini, aynı zamanda duruma uygun bir özellik gösterdiğini ve bu çerçevede öğrenme şeklinin de zihinsel bir etkinlik olarak ele alınması gerektiğini varsaymaktadırlar.
Bireyin zihinsel etkinlikleri konusundaki bulguları eğitime uyarlayarak derinleştiren Herman insanların beyinlerinin bir bölümünü daha sık biçimde kullanılmasını ifade etmek için beyin başatlığı kavramını ortaya atmıştır. Örneğin beyinlerinin sol yarı küresini kullananların okuyarak öğrenmeye eğilimli olduğu, sağ yarı küreyi etkin olarak kullananların ise görerek ve deneyerek öğrendikleri ifade edilmektedir.
Beyin yarı küreleri üzerindeki çalışmalar derinleştikçe beyin çeyreklere ayrılarak incelenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Özellikle öğrenme stilleri konusunda çalışan Kolb’un dört çeyrekli beyin modeli üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Elde çok kesin veriler olmasa da, bu modelde beyin sol-üst (A), sol-alt (B), sağ-alt (C) ve sağ-üst (D) olmak üzere dört çeyreğe ayrılmıştır.
Buna göre mantıksal, olgusal, eleştirel, teknik, nicel ve ayrıştırıcılık ağırlıklı olarak A çeyreğinin özellikleri olarak sıralanırken, yapısal, ardışık, planlı, organize, ayrıntıcı ve var olan durumu koruyucu özellikler ise B çeyreğinin yapısını oluşturmaktadır. C çeyreği; ilişkisel, duygusal, tinsel ve dokunuma dayalı bir yapı ortaya koyarken, D çeyreği baskın olan beyinde ise görsel, sezgisel yenilikçi, imgesel, kavramsal ve geleneksel özellikler daha ön plana çıkmaktadır. Buna dayanarak Kolb Öğrenme Çemberini geliştirmiştir.
* Accomodators: Uzlaştırıcılar; Divergers: Ayrımlıyıcılar; Convergers: Birleştiriciler; Assimilators: Özümsüyenler
Kolb Öğrenme Çemberi modelinde aşağıda ki öğrenme stillerinin bir döngü halinde süreklilik gösterdiğini belirtmiştir. Bu davranışlar;
Somut deneyimler (concrete experience): Yeni bir deneyimde bulunma
Düşünerek gözlem (Reflective observation): Kendi deneyimiyle ilgili diğer bireyleri gözleme yada kendi gözlemlerini geliştirme
Soyut kavramsallaştırma (abstract conceptulazition): Gözlemleri geliştirmek için teoriler geliştirme
Aktif deneyim (Active expereimentation): Problemleri çözmek için gözlemleri kullanma, karar verme
Gardner ise çoklu zeka kuramının ışığında öğrenme davranışlarına farklı bir açıdan bakmayı tercih etmiştir. Gardener bu davranışları;
Sözlerle oynar (Sözel/Dil)
Sorularla oynar (Mantık/Matematik)
Resimlerle oynar (Görsel/Uzamsal)
Müzikle hareket eder (Müzik/Ritm)
Hareketlerle yaşar (Vücut/Kinestetik)
Sosyalleşmeyle beraberdir (Bireylerarası)
Yalnız oynar (Bireysel) şeklinde tanımlamıştır.
Öğrenim stilleriyle ilgili modeller arasında yaygın olarak bilinen modellerden biri de Dunn ve Dunn Modelidir. Dr. Rita Dunn tarafından 1967’de geliştirilen bu model özellikle Amerika Birleşik Devletler’in kuzeyinde 90 dan fazla üniversite ve kolejde uygulanmaktadır. Dr. Dunn’ ın modeli iki teoriye dayanmaktadır. Kavramsal Stil Teorisi ve Beyin Lateralizasyon Teorisi.
Kavramsal Stil Teorisi; bireylerin bilgileri özümleyebilme süreçleri temelde öğrendikleri yada kalıtımsal olan özelliklerine dayanmaktadır. Beyin Lateralizasyon Teori ise beynin iki yarımküresinin farklı fonksiyonları olduğu fikrine dayanmaktadır. Sol yarım küre sözel-squential, sağ yarımküre ise duygusal-uzamsal bütünlük işlemlerini yönetmektedir.
Dunn ve Dunn modelinde öğrenmeyi etkileyen beş temel uyarım vardır. (ve bunların alt kümeleriyle birlikte 21 uyarım bulunur) Bunlar; çevresel, duygusal, sosyolojik, fizyolojik ve psikolojik uyarımlardır.
Çevresel uyarımlar: Ses, ışık, gürültü
Duygusal uyarımlar: Motivasyon, sebat etme, sorumluluk v.b
Sosyolojik uyarımlar: Tek başına olma, çift olma, yetişkin olma v.b
Fizyolojik uyarımlar: Anlama, yemek yeme, zaman v.b
Psikolojik uyarımlar: Analitik olma, beynin kullanılan yarım küresi v.b
Bu modelde ki öğrenme uyarımlarının Dr. Dunn tarafından çizilmiş şeması aşağıda verilmiştir.
Dunn ve Dunn Modeline göre;
Herkesin öğrenme kapasitesi vardır, ancak her birey farklı bir kapasiteye sahiptir.
Bireylerin çoğu öğrenebilir
Öğretim çevresi, kaynakları ve uygulamaları farklılaşmış bu kapasitelerden sorumludurlar.
Bireysel öğrenim tercihleri vardır ve güvenilir olarak ölçülebilir.
Gereksinim duyulan çevre sağlanırsa; öğrencilerin istatistiksel olarak belirlenen bir ilerleme gösterdikleri ve daha yüksek not aldıkları görünmektedir.
Bireyler öğrenme stillerine göre üç tipte toplanabilirler. Bu üç tip bireyin karakteristik özellikleri –öğretim elemanın sınıfta karşılaşabileceği durumlar- aşağıda verilmektedir.
1.Görsel:
Özel yaşamlarında genellikle düzenlidirler.  Karışıklık ve dağınıklıktan rahatsız olurlar.  Dağınık bir masada çalışamazlar önce masayı kendilerine göre düzenlerler daha sonra çalışmaya başlarlar.  Kalem, silgi, kalemtıraş gibi araçlar için sırada / masada kendilerine göre yerler belirlerler ve bu araç-gereçleri hep bu yerlerde tutarlar.  Çantaları, dolapları her zaman düzenlidir.  Yazmayı sevmeseler bile defterleri düzenli ve itinalı kullanırlar.  Düz anlatım dediğimiz, -okullarda öğretmenin ya da bir öğrencinin dersi anlatması- yönteminden yeterince yararlanamazlar.  Tam olarak anlayabilmeleri için  dersin mutlaka görsel malzemeler ile desteklenmesi gerekir. Harita, poster, şema, grafik gibi görsel araçlardan kolay yararlanırlar ve bu araçlardan öğrendiklerini kolay hatırlarlar. Öğrendikleri konuları gözlerinin önüne getirerek hatırlamaya çalışırlar.
2.İşitsel:
Küçük yaşlarda kendi kendilerine konuşurlar.  Ses ve müziğe duyarlıdırlar.  Sohbet etmeyi, birileri ile çalışmayı severler.  Genellikle ahenkli ve güzel konuşurlar.  Yabancı dil öğreniminde (konuşma ve dinleme becerilerinde) başarılıdırlar. Ancak bu tip öğrenciler ilkokul 1 ve 2. sınıflarında kendi kendine konuşmaları nedeni ile öğretmeni dinleyemezler, bu özellikleri nedeniyle işittiklerini daha iyi anlamalarına rağmen bu şanslarını kaybederler.  Göz ile okuma esnasında hiçbir şey anlamayabilirler o nedenle en azından kendi kulağının duyabileceği bir ses ile okumalarına izin verilmelidir.  İşittiklerini daha iyi anlarlar.  Daha çok konuşarak, tartışarak öğrenirler.  Bilgi alırken dinlemeyi, okumaya tercih ederler.  Olay ve kavramları birinin anlatması ile daha iyi anlarlar. Grup ve ikili çalışmalarda konuşma ve dinleme olanakları olduğu için iyi öğrenirler.
Hatırlamak istediklerini birisi kendilerine anlatıyor ya da söylüyormuş gibi işiterek hatırlarlar.
3.Kinestetik/Dokunsal:
Oldukça hareketli olurlar.  Sınıfta yerlerinde duramazlar sürekli hareket halindedirler.  Tahtayı silmek, pencereyi açmak, kapıyı örtmek, tebeşir getirmek hep onların görevi olsun isterler.  Uzun müddet oturmaya zorlanırlarsa derste ne olup bittiğini de anlamaz hale gelebilirler.    Bu hareketlilik uygun işlere yönlendirilmezse genelde sınıfta problem çıkarırlar.  Bizim okul sistemimizden kötü yönde etkilenirler  ve genellikle istenmeyen öğrenci haline gelirler.  Tahta-tebeşir-anlatım ders işleme sisteminden en az yararlanırlar bu nedenlerden dolayı da yaramaz, tembel ya da zeki olmadıkları ileri sürülebilir. Dersin anlatılması, veya görsel malzemeler ile zenginleştirilmesi Kinestetik/Dokunsal öğrencinin öğrenmesine beklenildiği ölçüde katkı sağlamaz.  O nedenle, sınıflarımızda ideal ders araçları olarak kabul edilen, şema, harita, fotoğraf gibi görsel araçlar kinestetik öğrenci için (görsel öğrencilere göre) daha az değer taşır. Çünkü ne kadar renkli ve canlı olursa olsun görsel materyaller onların öğrenmesini beklenilen ölçüde kolaylaştırmaz.  Anlatımdan da  yararlanamazlar. Öğrenebilmeleri için mutlaka ellerini kullanacakları, yaparak yaşayarak öğrenme dediğimiz yöntemlerin uygulanması gerekir.  Sınıf yerine okul bahçesi veya laboratuarda dokunarak, ellerini kullanarak olayların içinde yaşayarak en iyi öğrenirler.
Eğer bireylerin stillerinin ne olduğu belirlenirse, bu bireylerin nasıl öğrenebileceği ve nasıl bir öğretim tasarımı uygulanabileceği de daha kolay bir biçimde kestirilebilir. Böylece öğretici öncelikle kendisi sonra da öğreneni için buna uygun ortamlar oluşturulabilir mi? Bu şekilde bireylerin hangi öğrenim stiline sahip oldukları belirlenebilir mi? Kolb bu soru üzerine 1970’lerde Kurt Lewinsky ve Carl Jung’ a dayanarak Öğrenme Stil Envanteri’ni (Learning Style Inventory) geliştirmiştir. Envanter; Bireylerin nasıl algıladıklarını ve bunu bilgi sürecine dönüştürdükleri konusunda yoğunlaşmıştır. Kolb’un öğrenme modelinde bireylerin öğrenme stilleri bir döngü şeklindedir ve Öğrenme Stilleri Envanteri(ÖSE) ile bireylerin bu döngünün neresinde yer aldığı belirlenmektedir. Bu, bireylerin meslek seçimini, problemleri ele alış biçimini, amaçların belirlenmesini etkilemekte; bireylerin güçlü ve zayıf yanlarını anlamalarına yardım etmektedir. Öğrenme Stilleri Envanteri’ni uygulanmasında fayda bulunmaktadır. Çünkü herkes öğrenme konusunda potansiyele sahiptir, ancak yaklaşımları farklıdır. Bu envanter sonucunun faydası iki yönlüdür. Birincisi, öğrencilere kendini tanıma olanağı tanımaktadır. Çünkü öğrenme, yalnızca sınıf ortamında gerçekleşmez ve hayat boyu devam eden bir süreçtir. Hayatın her evresinde sınıf dışı ortamlarda öğrenirken, karar alırken ya da problem çözerken nasıl bir yaklaşım izlediği konusunda da öğrencilerin bilgi sahibi olmasını sağlar.

Öğretim Tasarımı ve Öğrenme Stili İlişkisi

Öğretim tasarımı ; öğretme işini en iyi nasıl yaparız sorusuna  cevap verir. Öğrenene birşeyler öğretmek için en başta öğrenen özelliklerini bilmeliyiz. Bununla birlikte bireyin öğrenme stilini de bilmekte fayda vardır.
Öğrencinin nelerden hoşlandığını, hangi fiziksel ortamlarda ders işlenmesi gerektiğini, hangi duyu organına hitap ederek anlatım, öğretim yapılmalıdır.
Yalnız öğretim tasarımı her öğrenme stiline cevap verecek nitelikte olmayabilir.

Androgoji

Androgoji

Androgoji (ya da adragoloji) ; yine Yunanca; andr (yetişkin) ve agogos (rehberlik) köklerinden türetilmiştir ve "yetişkinlerin öğrenmesine yol göstermenin ya da yardımın bilim ve sanatı" anlamına gelir.
Eğitimde yetişkin öğrenmesi özelliklerine göre yapılandırılmış eğitime androgojik yaklaşım denmektedir. Bu kavram ‘çocuklara öğretmenin bilimi’ diye çevrilebilecek pedagoji’ye koşut olarak ‘yetişkin eğitimi bilimi’ karşılığı olarak kurgulanmıştır.
Androgojik yaklaşımla eğitim programlarının hazırlanmasında ise öğrenme için uygun ortam
hazırlama, ortaklaşa plan yapmaya uygun yapı oluşturma, katılımcı ilgi, gereksinim ve değerlerini
belirleme, eğitim amaçlarının açık ve net ortaya konması, etkinliklerin planlanması uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesi aşamaları uygulanır.

Androgoji, yetişkinler için yeni bir eğitim yaklaşımı olarak ortaya çıkarken, aynı zamanda
örgütsel gelişme ve yönetim, danışmanlık, psikoterapi ve sosyal psikoloji alanlarıyla da çok yakından
ilgili olduğu anlaşılmıştır. Androgoji, ayrıca bireylerin ve toplumların sağlık ve gelişme alanlarında da
yetişkine yardım edebilen bir eğitim yaklaşımı olarak kullanılmaktadır. Günümüzde Avrupalı
andragologlar sosyal olgu çalışmaları, danışmanlık, sosyalleştirme, sosyal grup çalışmaları, yetişkin
eğitimi, personel yönetimi ve toplum kalkınması gibi alanların hepsinde androgojinin yöntemlerine
başvurmakta ve kullanmaktadırlar.

İnanç, tutum,akademik özbenlik,bilgi ,motivasyon kavramları

Bilgi
Üzerinde çalışılan içerik ve perspektife göre pek çok çeşitte anlamlar içeren kompleks bir kavramdır. Bazı tanımları: Öğrenme, araştırma veya gözlem sonucu elde edilen gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad
Motivasyon
''Bir işi yapmak için içimizde duyduğumuz güçlü istek'' motivasyondur. Psikoloji dilinde ''güdü'' dediğimiz ''motivasyon'' ne kadar güçlüyse bir işi yapma gücümüz o kadar artar. ''Bir arkadaşımızı görmek'' için güçlü bir isteğimiz varsa ne uzaklık bize engel olabilir ne de bir işimizin olması. Her şeyi bir yana bırakır, arkadaşımızı görmeye gideriz.
Tutum

Tutum bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir. (Smith 1968)
Tutumların temelinde iki önemli özellik yatar:
 Uzun sürelidirler.
Bilişsel  duygusal ve davranışsal biçimleri içerirler. Bu özelliklerin gücü kendi aralarında ve tutumdan tutuma farklılık gösterir. Bunun dışında  tutumlar şiddet  derecesi  karmaşıklık diğer tutumlarla ilişki birimler arası tutarlılık ve tutumlar arası  tutarlılık gibi özelliklere sahiptir.

İnanç, kelime anlamıyla, bir düşünceye gönülden bağlı bulunmak demektir. Ayrıca inanılan şey, görüş, öğretidir. din bilimde, Tanrıya, bir dine inanma, iman, itikattir

Akademik Özbenlik: Kişiye özel olan ve ileri düşünceli , geniş yorum yapabilme gücü, zekayı kullanma seviyesi olarak da adlandırılabilir.
Eğitici öğrenenin bilgi, motivasyon, tutum, inanç ve akademik öz-benlik gibi  özellikleirni bilirse;
Daha bilinçli, aktif,sorunsuz, zamanlı bir eğitim sürdürebilir.

14 Mart 2011 Pazartesi

Öğretim tasarım modellerinin amacı nedir?

 
 
Süreçle ilgilenenlere ortak bir görüş açısı kazandırmak
Süreci ve projeyi yönetme olanağı sağlamak
Kuramların, gerçek yaşamda uygulanabilirliğini sınamak
Değerlendirmeye olanak tanıyan ölçütleri ortaya koymak
Gereksinimlerin çözümlenmesi
Hedef ve amaçların saptanması
Sınama ölçütlerinin hazırlanması
Öğrenci özelliklerinin belirlenmesi
Öğretim stratejilerinin geliştirilmesi
Öğretim ortamlarının seçilmesi
İçeriğin yapılandırılması
Ön denemenin yapılması
Düzeltmelerin gerçekleştirilmesi
Destek hizmetlerinin düzenlenmesi
Dick & Carey, Seels & Glasgow, Kemp, Morrison
& Ross

Öğretim tasarımında kim kimdir?

Öğretim Tasarımcısı
Öğretim tasarım sürecini yönetmede yetkin bir kişidir.
Öğretmen
Öğretim programı konusunda bilgi sahibi olan kişidir.
Konu Alanı Uzmanı
Öğretimi planlanan konuları tüm boyutlarıyla ilgili konu ve kaynaklar konusunda bilgi verme ,etkinlikler ,materyaller ve sınavlar konuya uygunluğunu kontrol eden kişidir.
Değerlendirme Uzmanı
Ön test son test hazırlayarak öğrenmenin değerlendirilmesi için ölçme araçlarını geliştirmede personeli destekleyen programın denenmesi konusunda verilerin toplanması ve yorumlanmasında sorumlu program konusunda verilerin toplanması ve yorumlanmasından sorumlu program uygulanırken ise programın yeterliliğini ve etkinliğini belirleyen kişi
Öğrenme - öğretme sürecini niçin inceleriz?
Planlı-programlı bir şekilde
Belirli bir zaman diliminde
Belirli bir mekanda
Belirlenmiş amaçlar doğrultusunda

Bir Öğretim Tasarımında Yer Alan Öğeler Nelerdir?
         Program kimin için geliştirilecek? (öğrenenin özellikleri)
         Öğrenenlere ne öğretmek istiyoruz? (hedefler)
         Konu ya da beceriler en iyi nasıl öğretilir? (öğrenme/öğretme yöntem ve etkinlikleri)
         Uygulama süreçleri ve kararları
         Ne öğrendiler/ne kadar öğrendiler? (değerlendirme süreci)
Öğretim tasarımının çerçevesini oluşturan bu beş öğe öğrenenin özellikleri, hedefler, yöntemler ve değerlendirmedir

7 Mart 2011 Pazartesi

Öğretim Tasarımı Sürecinin Altında Yatan Sayıltılar Nelerdir?

         Sayıltı 1: Öğretim tasarım süreci hem sistematik bir yaklaşımı hem de plan üzerindeki ayrıntılarla uğraşmayı gerektirir.
         Sayıltı 2: Öğretim tasarım süreci belli bir ders geliştirme düzeyinde başlar.
         Sayıltı 3: Öğretim tasarımı öğretim tasarımcıları ve planlamacılar tarafından geliştirilir.         
         Sayıltı 4: Planlama yapılırken, tüm öğrenenler için doyum sağlayıcı ortamların ve başarının sağlanması gerekir.
         Sayıltı 5: Öğretim Tasarımı kapsamdan çok bireye odaklaşır.
         Sayıltı 6: Öğretim Tasarımında en iyi olan tek yol yoktur.

Öğretim Tasarımı Nedir? Ne değildir

Öğretim tasarımı süreç olarak ele alındığında; öğretimin kalitesini sağlamak için, öğrenme ve öğretim kuramlarından yararlanılarak ilerleyen sistematik bir geliştirme süreci olarak tanımlanmaktadır.

Öğretim tasarımına disiplin olarak bakıldığında; araştırma ve kuramsal temelde öğretim stratejileri ile öğretim stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması süreciyle ilgilenen bir disiplin olduğu görülmektedir (Berger & Kam, 1996).
Öğretim tasarımı bilim olarak açıklandığında; geliştirme, uygulama, değerlendirme ve durumların sürdürülebilirliğini sağlamak için büyük ya da küçük konu alanlarında ve tüm karmaşıklık düzeylerinde öğrenmeyi desteklemek ayrıntılı bir biçimde tasarım yapma bilimidir (Berger & Kam, 1996).

Dick, Carey & Carey (2005) ise sistem yaklaşımı ile ele aldıkları öğretim tasarımı kavramını bütün öğretim sistemleri geliştirme evrelerini içinde barındıran bir şemsiye olarak nitelemektedir. Bu şemsiyenin altında analiz, tasarım, geliştirme, uygulama ve değerlendirme süreçleri bulunmaktadır.

Öğretim tasarımını, performans problemleri ve öğrenmenin analiz edildiği, tasarım, geliştirme, uygulama, değerlendirmenin içinde bulunduğu,  öğretimsel ya da öğretimsel olmayan iş ve kaynakların öğrenmeyi ve performansı artırmak için yönetildiği bir süreç olarak tanımlamaktadır

6 Mart 2011 Pazar

Yapılandırmacı Öğretimin Özellikleri



• Yapısalcı anlayışta öğrenci öğrenmeden sorumlu ve süreçte aktiftir.
• Öğretmen bilginin inşa edilmesinde öğrenciye gerekli malzemeyi ve ortamı hazırlar.
• Öğretmen, öğrenme ortamında öğrenciye uygulama - deneme ve keşfetme fırsatları yaratır.
• Öğretmen, öğrenci
özelliklerini ve girişimciliklerini öğretimde temel kabul eder.
• Öğretmen öğretmez, deneyimler yaşatır. Öğrenci deneyimlerle öğrenir. Öğretmenin rolü öğrencinin ilgisini çekmek için problemler, sorular ve kavramlar çerçevesinde bilgiyi yapılandırmayı organize (rehberlik) etmektir. Öğretmen, öğrencilerin yeni bakış açıları geliştirmelerine ve önceki öğrenmeleri ile bağlantı kurmalarına
yardımcı olur.
• Öğrenme temel kavramlar etrafında yapılandırılır.
• Gözlem, koleksiyon, sergi, tartışma gibi teknikler uygulanır.
• Değerlendirme sonuç değil, sürece yöneliktir. Öğretmen gözlemleri, öğrenci çalışmalarını toplanması, ürün (ödev, proje, rapor) ve performansın sergilenmesi gibi ölçme yaklaşımları kullanır (potfölyö değerlendirme). Değerlendirme sonuçları öğrencinin gelişiminde kullanılır.
• Öğretme değil, öğrenme esastır.
• Öğrencilerin derslerde geçen temel kavramları anlayıp anlamadıkları temele alınır.
• Öğrenci özerkliğe ve girişimciliğe cesaretlendirilir.
• Öğrencide doğal merak desteklenir.
• Öğretmen öğrencinin özgüveninin ve sorumluluğunun gelişimine yardımcı olur.
• Etkinliklerde öğrenci merkezdedir. Öğrenciler bilgiye ulaşmak için sorular sorar, deneyimler yaşar ve sonuca ulaşır.
• İşbirliğine dayalı öğretim yöntemleri kullanılarak, birbirinden öğrenme sağlanır. Yapılandırmacılıkta sosyal etkileşimi gerçekleştirerek öğrenmeyi sağlamak temel özelliklerden biridir.
• Öğrencilerin geleceğe yönelik tahminler yapması ve denenceler (hipotezler) üretmesi özendirilir.
• Öğrencilere neden-sonuç ilişkilerini kuracakları yaşantılar kazandırılır.
• Yapılandırmacı öğretim uygulamalarında; probleme dayalı öğrenme, işbirliğine dayalı öğrenme, sorgulamaya dayalı öğrenme, buluşa dayalı öğrenme gibi tekniklere yer verilir

1990'lı Yıllarda Öğrenme Ortamları


1990’lı yıllarda multimedya, uzaktan eğitim, web temelli eğitim vb. hızla yaygınlaşıyor.
1990 ve sonrası:   Performans teknolojisi hareketi, Oluşturmacılık ( Constructivism)  ve  bilgisayar ve elektronik temelli sistemlerin etkisi ile aktif öğrenme materyalleri artıyor.

Bir Öğretim Teknolojisi Aracı Olarak Web
Web, 1991’de İnternette tanıtıldığından beri büyük ölçüde gelişti. 1993 yılında Mosaic browser ortaya çıktı, WWW, 1994 yılında telneti gerçek İnternet üzerindeki en popüler ikinci servis haline geldi. Web 1995 yılında dosya transfer protokolünü de geçerek web’deki en popüler servis haline geldi. Aynı zamanlarda CompuServe, America Online, Prodigy gibi ticari e-posta sağlayıcılar İnternet erişimi sağlamaya başladılar. Ocak 1991’de 376 000 host bilgisayar vardı. Ocak 1996’da bu sayı 9 472 000’e çıktı. Ocak 1991’de 3 556 ağ vardı. Ocak 1996’da bu sayı 93 671’e çıktı. Bu rakamlar oldukça ilgi çekicidir.
1995’te İnternet dünya üzerindeki 238 coğrafik alandan 173’ünü kapsamıştı. Bu demektir ki 1995’e kadar dünya ülkelerinin % 73’ü bir şekilde İnternet’e bağlanmıştır.
İnternet’in hiçbir kontrol mekanizması tarafından kontrol edilmediği düşünülse de Vinton Cerf tarafından 1992’de kurulan İnternet Topluluğu standart protokollerin kullanılması için büyük katkılarda bulunmuştur. İnternet Topluluğu’nun çabaları sonucu İnternet kavramı “global köy” kavramı ile bütünleşmiştir. Cerf 2000 yılına kadar İnternet üzerimde 200 000 000 bilgisayar olacağını tahmin etmiştir.
ü  Zaman ve yer kavramı
Tüm öğrenciler belirli bir zamandaki, belirli bir yerdeki, belirli bir sınıftaki belirli bir derse giderler. İnternet ve web bu alışkanlığı değiştirmeye başlamıştır.
Web İnternet üzerinde sanal toplulukların oluşmasına yol açmıştır. Aslında bu topluluklar gerçektir sadece zaman ve yerden bağımsızdır. Bundan dolayı siberuzay içerisindedir.

ü  Bir öğretim aracı olarak web
Öğretim teknolojisinin gelişmesinin ilginç bir hikayesi vardır. Ses kasetinin 1962’de Philips tarafından geliştirilmesi herkesin kolayca ses kaydetmesini mümkün kılmıştır. Sony tarafından beta formatının geliştirilmesi benzer şekilde bir çok insanın kullanımına ortak bir video formatı sunmuştur. Daha sonra VHS’nin geliştirilmesi ve lisanın JVC tarafından satılması VHS formatını yaygın hale getirmiştir. Benzer şekilde Leica tarafından 1932’de geliştirilen 35 mm kartuş formatı günümüzde tüm fotoğraf makinalarında kullanılır.
Bu teknolojiler iki nedenden dolayı yaygın hale gelmiştir:
(1) Format standart hale gelmiştir
(2) Yeni teknolojinin kullanılması daha kolaydır.
Bu durum web için de geçerlidir. Hipertext transfer protokolü (http) dünyada adresleme için kullanılan standart formattır. Bu format web için kararlı bir erişim sağlar. Ayrıca Archie ve Veronica gibi arama servislerine göre daha basittir. Web bu servislerin karmaşıklığını ortadan kaldırmıştır. Lycos, Infoseek, Yahoo, WebCrawler gibi arama motorları sayesinde basit bir keline girişi ile bir çok bilgiye ulaşılabilir. Bundan dolayı web kullanıcısı metin, grafik, video, ses gibi verilerin yanında standart protokollere ve basitliğe erişim sağlar.
Tüm öğrencilerin hemen hemen ilk kullandığı İnternet servis e-postadır. Hızlıdır, istendiği zaman okunabilir ve ucuzdur. Ayrıca saklanabilir ya da silinebilir. E-posta bir çok öğrenciye yeni bir iletişim ortamı sağlamıştır. Düşüneler daha önceden bir araya getirilip daha sonra gönderilebilir.
Öğrencilerin bir çoğu ayrıca telnet, ftp, gopher gibi uygulamaları kullanmasını da öğrenmektedir. Bir çoğu Usenet ve tartışma listelerinin farkındadır.
Web çok farklıdır. Sadece önceki İnternet servislerinin kullanılmasını sağlamakla kalmaz, ayrıca ortama renk, grafik, video ve ses karar. Verilere değişik tipteki donanım ve yazılımlar tarafından ulaşılabilir.

Bilişsel Yaklaşım

Bilişsel psikologlar(Temsilcisi J. Piaget dır), zihnin aldığı bilgiyi etkin bir biçimde işlediğini ve onu yeni biçimlere ve sınıflamaya dönüştürdüğünü savunurlar. Biliş, bireyin bilgi edinmesini, sorunları çözmesini ve geleceğe yönelik planlar yapmasını sağlayan algı, bellek ve bilgi işleme gibi zihinsel süreçleri göstermek amacıyla kullanılan bir terimdir. Bilişsel psikoloji, bilişin bilimsel olarak incelenmesidir.
Bu yaklaşımın amacı, zihni süreçlerin nasıl örgütlendiğini ve çalıştığını açıklayan deneyler
yapmak ve kuramlar geliştirmektir.
Bilişsel psikoloji yaklaşımı kısmen davranışçılara bir tepki olarak geliştirilmiştir. Birey davranışlarını yalnızca uyaran girdisi ve davranım çıktısı bağlamında açıklamak, davranışın yalın biçimlerinin incelenmesi için uygun olabilir, ancak bu yaklaşım, bireye özgü işlevlerle ilgili ilginç birçok alanı göz ardı etmektedir. İnsanlar düşünür, plan yapar, hatırladıkları bilgiyi temel alarak karar verir ve dikkat gerektiren uyaranlar arasında seçici bir ayrım yapar. Davranışçılar insanların bu yönünü ihmal etmiştir.

1980 'li Yıllardaki Öğrenme Ortamları

1980’li yıllarda bilgisayarın okullardaki etkisi artıyor. Mikrobilgisayarlar küçük ve ucuz olmaları sebebiyle tercih ediliyor
1985’den sonra okullarda bilgisayar teknolojisi yaygınlaşıyor. Öğretmenler eğitiliyor. Mikrobilgisayar eğitim teknolojisini etkiliyor. Derslerde kullanılıyor. Bu konuda yayın ve materyaller artıyor. Bilişsel psikoloji önceki etkisini yitiriyor.
MİKROBİLGİSAYARLAR
Rowat, 1982'de yayımlanan makalesinde potansiyel mikrobilgisayar uygulamalarına
örnekler vermektedir. Bunlar:
• Sağlama (sipariş hazırlama, izleme)
• Haber verme (sağlama listeleri, seçmeli bilgi duyurusu)
• Kataloglama ve dizinleme için gerekli araçlar (kataloglar, gömüler,
özel dermeler)
• Ödünç verme (kütüphanelerarası ödünç verme, kısa süreli ödünç verme)
• Süreli yayın sağlama .
• Eğitim araçları
• Yönetimsel destek (maliyet modelleri)
• Kelime-işlem
• Geriye dönüşlü (retrospective) erişim (çevrimiçi erişim, kişisel veri
tabanları, veri tabanı oluşturma/erişim).

28 Şubat 2011 Pazartesi

Kenneth R. Miller ve İş Analizi

R.Miller: Ayrıntılı görev analizi yöntemini geliştirdi (İş analizi)
Bir işin yapılmasındaki tüm işlemlerin adım adım aşamalı olarak belirlenmesi gerektiğini vurguladı.
Miller’in yapmış olduğu bir çalışmaya göre; stratejik insan kaynakları yönetimi, organizasyonun tüm düzeylerinde işgörenlerin yönetimini ilgilendiren ve organizasyonun rekabet avantajını oluşturmaya ve korumaya yönelik stratejilerin uygulanmasıyla ilgili kararlar ve faaliyetler olarak tanımlanmıştır. İnsan kaynakları programlarının organizasyona sağladığı katkıların anlaşılması sonucunda organizasyon stratejisinin oluşturulması ve uygulanmasında bu programlarla bütünlük sağlanması hedeflenmiştir. Bununla birlikte 1980’lerin ortalarından itibaren birçok araştırmacı, insan kaynakları yönetiminin stratejik yönetim ile olan ilişkisinin önemini vurgulamak için stratejik insan kaynakları yönetimi kavramını kullanmaya başlamıştır.
         Stratejik insan kaynakları yönetimi kavramının gelişiminde etkin olan birçok araştırmacı, personel yönetimi fonksiyonlarının organizasyonun stratejik yönetimi ile bütünleştirilmesinin, klasik personel yönetimi ile insan kaynakları yönetimi kavramları arasındaki temel farklılığı gösterdiğini ifade etmiştir. Bu yaklaşıma göre insan kaynakları yönetiminin içerdiği unsurlar;
-       klasik personel yönetimi (işgöreni işe alma, ödüllendirme, iş dizaynı vs.),
-        işgören gelişimi,
      -     işgörenin organizasyonun en değerli unsuru olarak benimsenmesi ve gelişmeye istekli olduğunun kabul edilmesi,
      -          personel yönetiminin stratejik organizasyon yönetimi ile bütünleştirilmesidir.
 Stratejik insan kaynakları yönetiminin 1980’lerde önem kazanmasının çeşitli nedenlerinden biri,A.B.D.’de organizasyonların yoğun ulusal ve uluslararası rekabet karşısında verimliliğin arttırılması için insan kaynağının stratejik olarak yönetilmesinin önemini kavramış olmalarıdır. Diğer bir neden,1980’lerde başlayan organizasyon yapısındaki değişimdir. Organizasyonlar kontrol alanının dar olduğu, hiyerarşik nitelikteki dik yapıdan uzaklaşarak, kontrol alanının daha geniş olduğu, grup çalışmasının etkinlik kazandığı, bireysel yaratıcılığın ön plana çıktığı yatay yapılara yönelmişlerdir.
 Bu değişim, organizasyon yapısı içerisinde insan kaynakları yönetiminin stratejik rolünü arttırmıştır. Başka bir nedense, günümüzde yaş, cinsiyet, vasıf ve davranış olarak değişen işgücü yapısıdır. Bireysel yönü güçlü, eğitim düzeyi yüksek, kişisel yeteneklerini geliştirmeyi bilen ve teknolojiyi daha yüksek düzeyde kullanabilen farklı yapıdaki işgücünün yönetilmesinde, insan kaynakları yönetiminin stratejik önemi artmaktadır.
 1970 sonrasında insan kaynakları yönetiminin organizasyondaki stratejik önemi alanında etkin olan bir diğer yaklaşım Harvard Üniversitesi’nde geliştirilmiştir. Bu çalışmada, insan kaynakları yönetimi politikalarının belirleyicileri ve sonuçları ortaya konulmaya çalışılmıştır. İnsan kaynakları yönetimini genel yönetim yaklaşımı içerisinde değerlendiren bu çalışma, insan kaynakları yönetimi alanında dört temel politika ayrımı belirlemiştir. Bu politikalar; işgören etkisi(işgören katılımı),insan kaynakları akışı(işgören tedariki, işe yerleştirilmesi ve işten çıkarılması),ödüllendirme sistemi(teşvik, ücret ve katılım sistemleri) ve çalışma sistemleridir(işin organizasyonu).

Kaynak: © Araş. Gör.  Seçil TAŞTAN

1970'li Yıllarda Öğretim Tasarımı


1970’ler
Bilgisayar devrimi başlar
Minibilgisayarlar
Daha güçlü ve küçük bilgisayarlar
Eğitim Yazılımlarının miktarı ve çeşitliliğinde artış


Öğretim teknolojisi 1970’li yılların sonuna dek ,teknolojik araçların öğretim ortamında kullanılması olarak görülmüştür.1950 lerden 1970 lerin sonlarına gelinceye dek ,alanla ilgilenenler öğretim teknolojisinin tanımını öğrenme öğretme süreçlerinde kullanılan araç, gereç ve materyalle sınırlı olarak görmüşlerdir.Bu dönemde öğretim teknolojileri için iki farklı tanım kullanılmıştır.Birincisi öğretim teknolojilerinin televizyon teyp bilgisayar kitap gibi donanımlarının ve iletişim araçlarının uygulanışı olarak gösterildiği tanım ;ikincisi ise daha kapsamlı olarak davranış bilimlerindeki araştırma buluşlarının öğretmen problemlerine uygulanması süreci olarak gösterildiği tanımdır.
1970lerin sonuna gelindi
ğinde ise öğretim teknolojisinin ,teknolojik araçların öğretim ortamında kullanılması işlevi kadar basit olmayacağı ,öğretimi etkin kılmak için sarf edilen her türlü çaba olabileceği görüşü önem kazanmıştır.Günümüzdeki öğretim teknolojileri kavramında ise teknolojik araçların öğretim ortamında kullanılmasını kapsamakla birlikte;öğrenen üzerinde özellikle öğrenme sonucu yeterlikler ve davranışlar üzerine odaklanarak ,insanların nasıl öğrendikleri konusundaki bilimsel bilgileri öğretme ve öğrenme süreçlerine uygulamaya çalışan bir disiplin olarak görülmektedir.
Ö
ğretim teknolojisi,insan ve maddi kaynakları birlikte kullanarak öğretme-öğrenme süreci bütününün belirli özel hedefler açısından sistematik olarak tasarlanması,uygulanması ve değerlendirilmesidir.