GARDNER-Çoklu Zeka Kuramı ile ilişkili
GREGORC- BUTLER
DUNN ve DUNN
Hebb’in ortaya attığı Nöröfizyolojik kuramının bulguları çerçevesinde beynin iki yarı küresinin farklı bilgileri işlediği ortaya çıkmıştır. Hiçbir yarı kürenin diğerinden üstün olmadığı ve her ikisine de gereksinim duyulduğuysa araştırmalarca kanıtlanmıştır . Beyinlerinin bir yarısı hasar görmüş kişiler üzerinde sürdürülen çalışmalardan elde edilen bilgiler, beynin değişik bölgelerinin işlevleri konusunda çok değerli ipuçları vermiştir. Pek çok kişide sol yarı küre konuşma işlevinden, sağ yarı küre ise uzay ve algılama işlevlerinden sorumludur. Bu konuda derinlemesine araştırmalar üreten bilim adamlarından biri olan Ornstain’e göre iki yarı küreden zayıf olanının kuvvetli olanla gerçekleştirdiği işbirliği genel yetenekler kapsamında zenginleşmeyi getirmekte ve buradan elde edilen zihinsel etkinlik düzeyinin her ikisinin de ayrı ayrı üretecekleri etkililikten daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Günümüzdeki araştırmalar artık beynin uzmanlaşabildiğini, aynı zamanda duruma uygun bir özellik gösterdiğini ve bu çerçevede öğrenme şeklinin de zihinsel bir etkinlik olarak ele alınması gerektiğini varsaymaktadırlar.Bireyin zihinsel etkinlikleri konusundaki bulguları eğitime uyarlayarak derinleştiren Herman insanların beyinlerinin bir bölümünü daha sık biçimde kullanılmasını ifade etmek için beyin başatlığı kavramını ortaya atmıştır. Örneğin beyinlerinin sol yarı küresini kullananların okuyarak öğrenmeye eğilimli olduğu, sağ yarı küreyi etkin olarak kullananların ise görerek ve deneyerek öğrendikleri ifade edilmektedir.
Beyin yarı küreleri üzerindeki çalışmalar derinleştikçe beyin çeyreklere ayrılarak incelenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Özellikle öğrenme stilleri konusunda çalışan Kolb’un dört çeyrekli beyin modeli üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Elde çok kesin veriler olmasa da, bu modelde beyin sol-üst (A), sol-alt (B), sağ-alt (C) ve sağ-üst (D) olmak üzere dört çeyreğe ayrılmıştır.
Buna göre mantıksal, olgusal, eleştirel, teknik, nicel ve ayrıştırıcılık ağırlıklı olarak A çeyreğinin özellikleri olarak sıralanırken, yapısal, ardışık, planlı, organize, ayrıntıcı ve var olan durumu koruyucu özellikler ise B çeyreğinin yapısını oluşturmaktadır. C çeyreği; ilişkisel, duygusal, tinsel ve dokunuma dayalı bir yapı ortaya koyarken, D çeyreği baskın olan beyinde ise görsel, sezgisel yenilikçi, imgesel, kavramsal ve geleneksel özellikler daha ön plana çıkmaktadır. Buna dayanarak Kolb Öğrenme Çemberini geliştirmiştir.
* Accomodators: Uzlaştırıcılar; Divergers: Ayrımlıyıcılar; Convergers: Birleştiriciler; Assimilators: Özümsüyenler
Kolb Öğrenme Çemberi modelinde aşağıda ki öğrenme stillerinin bir döngü halinde süreklilik gösterdiğini belirtmiştir. Bu davranışlar;
Somut deneyimler (concrete experience): Yeni bir deneyimde bulunma
Düşünerek gözlem (Reflective observation): Kendi deneyimiyle ilgili diğer bireyleri gözleme yada kendi gözlemlerini geliştirme
Soyut kavramsallaştırma (abstract conceptulazition): Gözlemleri geliştirmek için teoriler geliştirme
Aktif deneyim (Active expereimentation): Problemleri çözmek için gözlemleri kullanma, karar verme
Gardner ise çoklu zeka kuramının ışığında öğrenme davranışlarına farklı bir açıdan bakmayı tercih etmiştir. Gardener bu davranışları;
Sözlerle oynar (Sözel/Dil)
Sorularla oynar (Mantık/Matematik)
Resimlerle oynar (Görsel/Uzamsal)
Müzikle hareket eder (Müzik/Ritm)
Hareketlerle yaşar (Vücut/Kinestetik)
Sosyalleşmeyle beraberdir (Bireylerarası)
Yalnız oynar (Bireysel) şeklinde tanımlamıştır.
Öğrenim stilleriyle ilgili modeller arasında yaygın olarak bilinen modellerden biri de Dunn ve Dunn Modelidir. Dr. Rita Dunn tarafından 1967’de geliştirilen bu model özellikle Amerika Birleşik Devletler’in kuzeyinde 90 dan fazla üniversite ve kolejde uygulanmaktadır. Dr. Dunn’ ın modeli iki teoriye dayanmaktadır. Kavramsal Stil Teorisi ve Beyin Lateralizasyon Teorisi.
Kavramsal Stil Teorisi; bireylerin bilgileri özümleyebilme süreçleri temelde öğrendikleri yada kalıtımsal olan özelliklerine dayanmaktadır. Beyin Lateralizasyon Teori ise beynin iki yarımküresinin farklı fonksiyonları olduğu fikrine dayanmaktadır. Sol yarım küre sözel-squential, sağ yarımküre ise duygusal-uzamsal bütünlük işlemlerini yönetmektedir.
Dunn ve Dunn modelinde öğrenmeyi etkileyen beş temel uyarım vardır. (ve bunların alt kümeleriyle birlikte 21 uyarım bulunur) Bunlar; çevresel, duygusal, sosyolojik, fizyolojik ve psikolojik uyarımlardır.
Çevresel uyarımlar: Ses, ışık, gürültü
Duygusal uyarımlar: Motivasyon, sebat etme, sorumluluk v.b
Sosyolojik uyarımlar: Tek başına olma, çift olma, yetişkin olma v.b
Fizyolojik uyarımlar: Anlama, yemek yeme, zaman v.b
Psikolojik uyarımlar: Analitik olma, beynin kullanılan yarım küresi v.b
Bu modelde ki öğrenme uyarımlarının Dr. Dunn tarafından çizilmiş şeması aşağıda verilmiştir.
Dunn ve Dunn Modeline göre;
Herkesin öğrenme kapasitesi vardır, ancak her birey farklı bir kapasiteye sahiptir.
Bireylerin çoğu öğrenebilir
Öğretim çevresi, kaynakları ve uygulamaları farklılaşmış bu kapasitelerden sorumludurlar.
Bireysel öğrenim tercihleri vardır ve güvenilir olarak ölçülebilir.
Gereksinim duyulan çevre sağlanırsa; öğrencilerin istatistiksel olarak belirlenen bir ilerleme gösterdikleri ve daha yüksek not aldıkları görünmektedir.
Bireyler öğrenme stillerine göre üç tipte toplanabilirler. Bu üç tip bireyin karakteristik özellikleri –öğretim elemanın sınıfta karşılaşabileceği durumlar- aşağıda verilmektedir.
1.Görsel:
Özel yaşamlarında genellikle düzenlidirler. Karışıklık ve dağınıklıktan rahatsız olurlar. Dağınık bir masada çalışamazlar önce masayı kendilerine göre düzenlerler daha sonra çalışmaya başlarlar. Kalem, silgi, kalemtıraş gibi araçlar için sırada / masada kendilerine göre yerler belirlerler ve bu araç-gereçleri hep bu yerlerde tutarlar. Çantaları, dolapları her zaman düzenlidir. Yazmayı sevmeseler bile defterleri düzenli ve itinalı kullanırlar. Düz anlatım dediğimiz, -okullarda öğretmenin ya da bir öğrencinin dersi anlatması- yönteminden yeterince yararlanamazlar. Tam olarak anlayabilmeleri için dersin mutlaka görsel malzemeler ile desteklenmesi gerekir. Harita, poster, şema, grafik gibi görsel araçlardan kolay yararlanırlar ve bu araçlardan öğrendiklerini kolay hatırlarlar. Öğrendikleri konuları gözlerinin önüne getirerek hatırlamaya çalışırlar.
2.İşitsel:
Küçük yaşlarda kendi kendilerine konuşurlar. Ses ve müziğe duyarlıdırlar. Sohbet etmeyi, birileri ile çalışmayı severler. Genellikle ahenkli ve güzel konuşurlar. Yabancı dil öğreniminde (konuşma ve dinleme becerilerinde) başarılıdırlar. Ancak bu tip öğrenciler ilkokul 1 ve 2. sınıflarında kendi kendine konuşmaları nedeni ile öğretmeni dinleyemezler, bu özellikleri nedeniyle işittiklerini daha iyi anlamalarına rağmen bu şanslarını kaybederler. Göz ile okuma esnasında hiçbir şey anlamayabilirler o nedenle en azından kendi kulağının duyabileceği bir ses ile okumalarına izin verilmelidir. İşittiklerini daha iyi anlarlar. Daha çok konuşarak, tartışarak öğrenirler. Bilgi alırken dinlemeyi, okumaya tercih ederler. Olay ve kavramları birinin anlatması ile daha iyi anlarlar. Grup ve ikili çalışmalarda konuşma ve dinleme olanakları olduğu için iyi öğrenirler.
Hatırlamak istediklerini birisi kendilerine anlatıyor ya da söylüyormuş gibi işiterek hatırlarlar.
3.Kinestetik/Dokunsal:
Oldukça hareketli olurlar. Sınıfta yerlerinde duramazlar sürekli hareket halindedirler. Tahtayı silmek, pencereyi açmak, kapıyı örtmek, tebeşir getirmek hep onların görevi olsun isterler. Uzun müddet oturmaya zorlanırlarsa derste ne olup bittiğini de anlamaz hale gelebilirler. Bu hareketlilik uygun işlere yönlendirilmezse genelde sınıfta problem çıkarırlar. Bizim okul sistemimizden kötü yönde etkilenirler ve genellikle istenmeyen öğrenci haline gelirler. Tahta-tebeşir-anlatım ders işleme sisteminden en az yararlanırlar bu nedenlerden dolayı da yaramaz, tembel ya da zeki olmadıkları ileri sürülebilir. Dersin anlatılması, veya görsel malzemeler ile zenginleştirilmesi Kinestetik/Dokunsal öğrencinin öğrenmesine beklenildiği ölçüde katkı sağlamaz. O nedenle, sınıflarımızda ideal ders araçları olarak kabul edilen, şema, harita, fotoğraf gibi görsel araçlar kinestetik öğrenci için (görsel öğrencilere göre) daha az değer taşır. Çünkü ne kadar renkli ve canlı olursa olsun görsel materyaller onların öğrenmesini beklenilen ölçüde kolaylaştırmaz. Anlatımdan da yararlanamazlar. Öğrenebilmeleri için mutlaka ellerini kullanacakları, yaparak yaşayarak öğrenme dediğimiz yöntemlerin uygulanması gerekir. Sınıf yerine okul bahçesi veya laboratuarda dokunarak, ellerini kullanarak olayların içinde yaşayarak en iyi öğrenirler.
Eğer bireylerin stillerinin ne olduğu belirlenirse, bu bireylerin nasıl öğrenebileceği ve nasıl bir öğretim tasarımı uygulanabileceği de daha kolay bir biçimde kestirilebilir. Böylece öğretici öncelikle kendisi sonra da öğreneni için buna uygun ortamlar oluşturulabilir mi? Bu şekilde bireylerin hangi öğrenim stiline sahip oldukları belirlenebilir mi? Kolb bu soru üzerine 1970’lerde Kurt Lewinsky ve Carl Jung’ a dayanarak Öğrenme Stil Envanteri’ni (Learning Style Inventory) geliştirmiştir. Envanter; Bireylerin nasıl algıladıklarını ve bunu bilgi sürecine dönüştürdükleri konusunda yoğunlaşmıştır. Kolb’un öğrenme modelinde bireylerin öğrenme stilleri bir döngü şeklindedir ve Öğrenme Stilleri Envanteri(ÖSE) ile bireylerin bu döngünün neresinde yer aldığı belirlenmektedir. Bu, bireylerin meslek seçimini, problemleri ele alış biçimini, amaçların belirlenmesini etkilemekte; bireylerin güçlü ve zayıf yanlarını anlamalarına yardım etmektedir. Öğrenme Stilleri Envanteri’ni uygulanmasında fayda bulunmaktadır. Çünkü herkes öğrenme konusunda potansiyele sahiptir, ancak yaklaşımları farklıdır. Bu envanter sonucunun faydası iki yönlüdür. Birincisi, öğrencilere kendini tanıma olanağı tanımaktadır. Çünkü öğrenme, yalnızca sınıf ortamında gerçekleşmez ve hayat boyu devam eden bir süreçtir. Hayatın her evresinde sınıf dışı ortamlarda öğrenirken, karar alırken ya da problem çözerken nasıl bir yaklaşım izlediği konusunda da öğrencilerin bilgi sahibi olmasını sağlar.